Deleuze, Gilles (1988) Spinoza: Pratik Felsefe, Çev., Metin Bal (Spinoza: Practical Philosophy, Gilles Deleuze, translation and preface by Robert Hurley, City Lights Books, San Francisco, 1988.) Henüz yayınlanmamış olan bu çeviri 1999 yılında yapılmıştır. Bu çeviri tekrar gözden geçirilecektir.
ÖnsözRobert Hurley
Bu eser başından sonuna kadar kışkırtıcıdır: Spinoza üstüne, Pratik Felsefe diye adlandırılan bu kitap Nietzsche ismiyle başlar. Deleuze’un söyleyeceği gibi, biz her zaman şeylerin ortasından başlarız; düşüncenin başlangıcı yoktur. Sadece bağlı olduğu şeye bir çıkış yolu vardır. Spinoza ve Nietzsche arasındaki yakınlık bu sayfalarda epeyce açık kılınacaktır. Fakat, Deleuze’un başka bir yerde* tartıştığı gibi, ikisi arasındaki bağlarda tarihsel bir çizgi de vardır. Bu çizgi bize çok tanıdık gelen, İnsan dediğimiz biçim içinden geçerek uzanır. Spinoza bu biçimde önde durur ve Nietzsche bunun ötesini görür. Onların bu çizgi üstünde paylaştıkları şey, bu gibi biçimleri oluşturan kuvvet veya güçlerin bir felsefesidir. Spinoza durumunda, tarihsel problem, Tanrı olarak bilinen biçimi yapan sonsuz kuvvetler, mükemmel vb. şeylerle ilişkilerinde insan varlıkları gibi sınırlı bileşikleri nelerin oluşturduğudur. Bildiğimiz gibi, Nietzsche Tanrı’nın ölümüyle özdeşleştirilmiştir. Fakat Deleuze, Feuerbach’tan sonra, tanrının ölümünün kabul edildiğine ve Nietzsche’nin daha çok Tanrı’nın mirasçısı İnsan’ın ölümüyle ilgilenmiş olduğuna işaret eder. Bu, İnsan hakkındaki izleği, Nietzsche’den Spinoza’ya, geriye doğru izleyen ve kendisi yoluyla Tanrı’nın doğallaştırıldığı faydalı bir bakış açısı gibi görünmektedir ( Bu kitabın en çarpıcı bölümü Spinoza’nın tanrıbilim eleştirisiyle ilgilenmektedir. Tanrı artık yasakoyucu ve yargıç, plancı ve koruyucu olarak yaşamamaktadır). Bu aynı zamanda İnsan hakkındaki izlek, Spinoza’dan Nietzsche’ye, ileri doğru izlendiğinde, Üstinsan’ın doğallaştırıldığı bir bakış açısıdır da (Oluşturulan kuvvetlerin insana dayanmaya ihtiyaçları yoktur) Her durumda öyle görünmektedir ki, bizim için, Spinoza’nın ünlü Tanrı veya Doğa eşitlemesinin en güçlü terimi Doğadır: Ethika “tam anlamıyla” bu eşitlemenin büyük harflerini doğrular. Bu terim İnsan’la ilişkilendirdiğimizde değişikliğe uğrar. Bu terimi, bizi kederle duygulandırarak uyandıran bir duygu vardır: İnsan ve Doğa, bir trajedi, Doğa’nın içinde İnsan, dindar bir vaiz, Doğaya karşı İnsan katliamdır. Derin çevrebilimciler* tarafından Spinoza’ya düşünsel olandan çok pratik olan yeni bir dikkat çekilmiştir. Arne Naess, Norveçli çevre filozofu, Spinoza’nın düşüncesi ve (köktenci) çevreci hareketin temel kurumları arasındaki uyuşma noktalarının ana hatlarını çizmiştir.** Bunlar arasında şu vardır: “14. Şeylerle karşılıklı etkileşimde olmak ve şeyleri anlamak birbirinden ayrılamaz. Anlayışın birimleri önermeler değil edimlerdir. ‘uzamsızlık özniteliği’ içindeki fikirlerin içeriklerine ‘uzam özniteliği’ içindeki bir edim karşılık gelir.” Spinoza’yı bir eylem filozofu olarak okumak derin çevrebilimcilerin bir ayrıcalığıdır. Samimiyetle şu söylenebilir, derin çevrebilimciler, henüz, soğuk bilimin veya tutkulu şiir sanatının yolu dışında, karşılıklı etkileşimin hiçbir kipini tanımlayamamışlardır. Bilimsel çevrebilimde “şeyler” arasında geçen şey (Bateson’da olduğu gibi) malumattır. Şiir sanatında ise (Spinoza’da olduğu gibi) duygulardır. Fakat şiir sanatı, doğal olarak duygulanımların upuygun olmayan fikirlerini biçimlendirmeye yönelir. Biz bu şekilde etki altında dururuz. Deleuze buradan hareketle bir model önerir: anlayışın birliği bir biçim ya da işlev ya da organizma değildir. Fakat üstünde etkileşime girdikleri kendi “çevre”leri olan “tutarlık düzlemi”yle birlikte bireyler arasındaki duygusal ilişkiler bütünlüğüdür. Bu anlayış içinde, çevre ve birey gibi etkisiz diyebileceğimiz fikirler yeniden canlandırılmıştır. Çevre sadece devreleri haritalanmayı bekleyen malumat deposu değil aynı zamanda edimleri deneyimlemeyi bekleyen kuvvetler alanıdır. Daha anlaşılır bir şekilde söylersek, çevre, bilinçdışı olan veya en azından bilinçdışının kurulduğu zemin olarak adlandırılabilir. Bu edimlerden hangisinin deneyimine yetenekliyiz? (Kenenin bizi deneyimlemek için beklediği) ormanda bir yürüyüş nedir? “Bir dağ gibi düşününce” ne çeşit bir birey oluşturuyoruz?” Deleuze için (Spinoza için), Doğa’nın kendisi tüm karşılıklı etkileşim kiplerinden oluşmuş bir bireydir. Deleuze (çevrebilimsel düşünceye bir katkı olarak gördüğüm), oluşturduğumuz farklı bireylerin öğelerinin bizim “içimizde” belki de insandışına dönüştükleri düşüncesine yol açar. Yetenekli olduğumuz şeyler belki de bir kurda, ırmağa, ırmaktaki bir taşa aittir. Son olarak, insanın bir bölgeden, sınırlar kümesinden, varoluş üstünde bir sınırdan çok daha fazla bir şey olup olmadığı düşünülebilir. Spinoza hakkında kayda değer hiçbir şey söylemediğimin farkındayım. Bunun nedeni Spinoza’nın zorluğudur. Spinoza üzerine böyle bir kitap hazırlamak da zor bir iştir. Fakat yazarın işi bilenlere seslenmesi, durumu kurtarmaktadır. Her önerme takip edilip, tüm bağlantılar kurulmak zorunda değildir. Sezgisel veya duygusal bir okuma belki her bakımdan daha yararlı olacaktır. Öyleyse, bizi biz olarak çağıran bir davetiye aldığımızı farz edelim ve daha çok şiiri anlama uğraşında olduğu gibi farklı bir yaklaşımla okuyalım. Böylece ne kadar zor olsalar da bu zorluk sevdiğimiz şiirlerde beklediğimiz zeka parlamalarını önlemeyecektir. Deleuze hakkında gerçekten olağanüstü olan şey, kesinlikle kendi felsefesinin ifade ettiği, sevginin kalitesidir. Sevgi Spinoza’nın tüm yazılarında etkindir. Arne Naess’in, yukarda değinilen, makalesindeki bir söz çok hoşuma gider. Spinoza’nın amor intellectualis Deis’i üstüne konuşurken şöyle der: Sevgi “olanaklı en geniş bakış açısı tarafından gerçekleştirilen anlayışın etkinliklerini işaret eder” (italikler benim vurgum). Burada okuyucuyu bekleyen de aynı bu gibi bir etkinliktir. Deleuze Spinoza’yı genişletmektedir.
“İzin verirseniz sizi Spinoza’ya getiren şeyin ne olduğunu soracağım. Acaba bunun nedeni Spinoza’nın yahudi olması mı?” “hayır efendim. Kendi kitabıyla ilk karşılaşmama kadar Spinoza’nın kim ve ne olduğunu bilmiyordum - Spinoza’nın hayat hikayesini okuduğunuzda yahudilerin Onu sinagokta kesinlikle sevmediklerini göreceksiniz. O kitabı kasaba kenarında bir eskicide buldum. Bir kopek ödedim ve zorlukla kazandığım parayı böyle heba ettiğim için kendime küfür ederek oradan ayrıldım. Daha sonra bu kitabın birkaç sayfasını okudum ve sanki peşimde bir kasırga varmış gibi okumaya devam ettim. Onu okurken tüm sözcükleri anlayamasanız da, bu düşüncelerle ilgilenirken kendinizi sanki bir cadı sopasında gezinti yapıyor gibi hissediyorsunuz. Bu kitabı okuyup bitirdikten sonra ben artık aynı kişi değildim...” “Sakıncası yoksa, Spinoza’nın eserlerinin ne anlattığını açıklar mısınız? Başka şekilde ifade edecek olursam, eğer bu bir felsefeyse ortaya koyduğu şey nedir?” “Buna cevap vermek o kadar kolay değildir. Kitap bölümlerin konularına göre, tümü daha derinde birleşmesine rağmen farklı şeyleri anlatmaktadır. Efendim ancak eserin tamamını okuyunca göreceksiniz ki bunun anlamı, şeyleri kendi içlerinden düşünerek ve herşeyi birbirine bağlayarak, kastettiğimi daha kolay anlayabilmeniz için, kendisini, kendi felsefesine göre, tüm gücüyle özgür bir insan yapma uğraşı veren biridir. “Bir eserden ziyade yaşayan insan aracılığıyla konuyu anlatmak gerçekten iyi bir fikir...” Malamud, Tamirci Birinci bölümSpinoza’nın Hayatı
Nietzsche, bir filozof hayatının sırrını neyin oluşturduğunu kendisi yaşayarak anlar. Nietzsche inzivanın erdemlerinden (alçakgönüllülük, yoksulluk, iffet) yararlanarak, bunları sadece kendisinin gözetmiş olduğu, gerçekte hiç de inzivacı olmayan ereklerin hizmetine sunarak[1] kendi tekliğinin ifadesi yapar. Nietzsche’ye göre bu erdemler, kesinlikle başka bir hayat olmadığı için, ahlaki amaçlar ya da başka bir yaşama yönelik dinsel araçlar değil, felsefenin kendisinin “sonuçlarıdır”. Alçakgönüllülük, yoksulluk ve iffet özellikle, düşünceyi fethedecek ve tüm diğer içgüdülere hükmedecek kadar güçlü, zengin ve refah bir hayatın sonuçlarıdır. Alçakgönüllülük, yoksulluk ve iffet, filozofun yaşayan bir dev olmasının, kendi vücudundan bir tapınak yapabilmesinin gurur, heyecan ve zenginlik veren kaynağına giden yollardır. Böylece filozofa saldıran kişiler, kendi denetimsiz öfkelerini on kat daha arttıracak alçakgönüllü, yoksul ve iffetli bir kişiye saldırmış olmanın utancını yaşarlar. Filozof tüm darbeleri alır, yine de karşılık vermez. Filozofun yalnızlığının anlamı tamamıyla burada ortaya çıkmaktadır. Çünkü O hiçbir çevreyle kaynaşmaz; Spinoza hiçbir çevreyle uyum içinde değildir. Kuşkusuz Spinoza için en iyi yaşama koşulları ya da yaşamını sürdürmek için en iyi koşullar, demokratik ve liberal çevrelerde bulunur. Ona göre bu çevreler, sadece zararlı olanın yaşamı zehirleyemeyeceğini ya da sakatlayamayacağını garanti ederler. Bu çevreler, kötü olanı hayatın, devletin ya da bir toplumun ereklerinin ötesine, genel olarak herhangi bir çevrenin ötesine giden bir düşünme gücünden ayıramazlar. Spinoza bu durumun tüm toplumlarda itaat etme sorunundan başka bir şey olmadığını gösterecektir. İtaat veya itaatkarsızlıkla ilgili olarak bu durum değerli, değersiz, iyi ya da kötü toplumların diğerlerine göre çok daha sosyal olmalarının nedenidir. Böylece en iyi toplum, düşünme gücünü itaat etme zorunluluğundan ayrı tutan ve kendi çıkarları doğrultusunda, düşünceyi, sadece eylemler için geçerli olan devlet hükümranlığına tabi kılmamaya özen gösteren bir toplum olacaktır. Düşünce özgür, bundan dolayı da yaşamsal, olduğu sürece hiçbir şeyle uzlaşmak zorunda değildir. Böyle olmadığında, tüm diğer baskılar da olanaklı hale gelirler, ve kendiliklerinden gerçekleşirler. Böylece tüm edimler kusurlu ve her yaşam da tehdit edilmiş olur. Açıkça görülüyor ki Filozof, en uygun koşulları demokratik devlet ve liberal çevrelerde bulmakta. Fakat Spinoza hiçbir zaman kendi amaçlarını bir devletin veya bir çevrenin amaçlarıyla karıştırmaz. Çünkü düşünceden suçlamayı olduğu gibi itaati de uzaklaştıran güçleri keşfeder, iyi ve kötünün ötesindeki yaşam imgesini, fazileti ve suçluluğu dışta tutan sağlam bir masumiyet anlayışını ön plana çıkarır. Filozof birçok durumda yaşayabilir, değişik çevreler içinde bulunabilir fakat bunu bir keşiş, bir gölge, bir gezgin, ya da bir memur olarak yapar. Bu durum Spinoza’nın kapalı görünen bir Yahudi çevreden ayrılışının nedeninin Onun açık liberal görünen (liberal Hıristiyanlık, Descartesçılık ve De Witt kardeşlerce övülen bir burjuva, vs.) bir çevreye girmek olmadığını gösterir. Spinoza nereye gitse sorup talep ettiği tek şey, daha büyük ya da küçük başarı şansıyla, kendisinin ve olağanüstü amaçlarının hoş görülmesidir. Ona göre bu hoşgörünün nasıl olacağı, tüm insanları tehdit eden tehlikeyi düşünecek olursak, bir toplumun taşıyabileceği doğruluk ölçüsüne ve demokrasinin derecesine bağlıdır. Baruch Spinoza 1632’de Amsterdam’ın Yahudi semtinde, İspanyol ve Portekiz kökenli, zengin, tüccar bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Yahudi okulunda tanrıbilim ve ticaret öğrenimi gördü. On üç yaşından itibaren, öğrenimine devam ederken, babasının ticari şirketinde çalıştı. (babasının 1654’de ölümü üstüne 1656’ya kadar kardeşiyle birlikte bu işi yürütür.) Spinoza’nın, Onu işiyle birlikte Yahudi toplumundan koparan ve 1651’de toplum dışına atan, sessizce gelişen, felsefi dönüşümü nasıl gerçekleşti? Amsterdam toplumunun bu dönemde bağdaşık bir yapı kurduğunu söyleyemeyiz. Amsterdam, Hıristiyan topluluklar kadar çok sayıda eğilim ve ideoloji ile, çeşitlilik göstermekteydi. Büyük bir bölümü, ilk Marranoslardan (İspanya ve Portekiz'de Katolikliği açık olarak sürdüren ve 16. Yüzyılın sonunda göç etmeye zorlanan Yahudiler) oluşuyordu. Yahudi inançlarına samimi olarak tutunmuş olanlar bile geleneksel haham Yahudiliği ile bağdaşmayacak şekilde felsefi, bilimsel, ve tıbbi kültürün içine gömüldü. Sinagogda ve Yahudi toplumunda önemli bir rolü olmasına rağmen Spinoza’nın babası açıkça bir şüpheciydi. Amsterdam’da bazıları öyle ileri gidiyordu ki sadece hahamlık ve geleneğin rolünü değil aynı zamanda kutsal kitabın rolünü de sorguluyorlardı. Sadece doğal yasayı savunan Uriel da Costa, ruhun ölümsüzlüğü ve vahyi reddettiği için 1647’de cezalandırılacaktı. Bundan daha etkileyici olanı, Juan de Prado 1636’da pişman edilip, ruhun bedenle birlikte öldüğü ve Tanrı’nın sadece felsefi dizge içinde olduğu ve imanın boşuna olduğu görüşlerinden dolayı suçlanıp aforoz edildi[2]. Son zamanlarda yayımlanan belgeler Spinoza’nın Prado ile yakın bağlarını kanıtlar. Bu iki durumun birbirine bağlı olduğu düşünülebilir. Eğer Spinoza daha sert biçimde cezalandırıldıysa ve daha 1656’da aforoz edildiyse, bu, onun pişmanlığı reddederek ayrılmayı kendisinin istemesinden ötürüdür. Hahamlar birçok diğer durumlarda olduğu gibi bir uzlaşım beklemişlerdir. Spinoza pişmanlık yerine kendisinin Sinagogdan Ayrılışını doğrulayan (ya da “Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme” nin ilk kaba biçimi diyebileceğimiz) bir Savunma yazdı. Spinoza’nın Amsterdam’da topluluğun bir evladı olarak doğmuş olması, bu durumu daha kötü bir hale getirdi. Spinoza için Amsterdam’da yaşamak güçleşti. Bir fanatiğin suikast girişiminin ardından Spinoza felsefi çalışmalarını sürdürmek için Leyden’e giderek Rijnsburg’da bir varoşa yerleşti. Spinoza, düşüncenin insanlar tarafından her zaman için sevilmediğini kendisine hatırlatmak için, bıçak darbesiyle yırtılmış bir ceket giyerdi. Bir filozofun mahkeme ile son bulmasına bazen rastlansa da, toplum dışına atılıp suikasta uğradıktan sonra filozofluğun başlaması görülmemiş bir olaydır. Spinoza’nın ayrılış nedenleri sanki dışsalmış gibi bu ayrılışı açıklamada Liberal Hıristiyan etkilerde diretirsek, Yahudi toplumunun çeşitliliğini ve bir filozofun kaderini anlayamayız. Spinoza, Amsterdam’da henüz babası hayattayken, burada latince öğrenmiş birçok genç Yahudinin öğrenim gördüğü, Descartesçı felsefenin temellerinin ve bilim, matematik ve fiziğin öğretildiği Van den Ende okuluna devam etti. Sadece bir Descartesçı değil aynı zamanda özgür bir düşünür, tanrıtanımaz, ve hatta siyasi kışkırtıcı olarak da tanınmış Cizvit Francis Van den Ende, de Rohan’ın şovalye isyanından sonra 1674’de Fransa’da infaz edilmiştir.[3] Spinoza’nın, tümtanrıcılıktan ve barışçı komünizmden biraz etkilenmiş Liberal ve laik Hristiyanlarla, Kolejianlarla ve Menonitlerle sık sık görüştüğü bilinmektedir. Bu topluluklarla merkezleri olan Rinjsburg’da tekrar karşılaşmıştır. Jarig Jelles, Pieter Balling, Simon de Vries ve ‘ilerici’, kitapçı ve yayımcı Jan Rieuwerta ile arkadaş oldu. (Spinoza’nın Oldenburg’a 1655’ de mektubunda barışçılık, 1671’ de Jelles’e mektubunda ise toplumculuk göze çarpar). Van den Ende, Katolik Hollanda'da sürdürmesi çok zor olmasına rağmen Katolisizmin bir şekline bağlı kaldı. Mennonitecilerin ve Kolejianların felsefesi ise tamamen Spinoza’nın etik anlayışı ve siyasi düşüncesi kadar din eleştirisinin de hakimiyeti altındaydı. Hıristiyanlığı, içine doğduğu Yahudilikten daha az reddetmeyen ve Yahudilikten ayrılığını sadece kendisine borçlu olan Spinoza doğal olarak Mennonitecilik ve Descartesçılıktan etkilenmek yerine, toplum dışı bırakılmış bir Yahudiyi seve seve karşılayacak, en hoşgörülü çevreye yaklaşmıştır. Yahudiliğin dışlanmasının birçok nedeni yanında siyasi ve ekonomik nedenleri de vardır. Bu, sıkça düşünülen ve yerinde bir değerlendirmedir. Devlet gücünden yoksun, topluluğun ileri gelenlerinin bağış ya da siyasi Ortodoksluğu reddedenleri cezalandırmak için tek çareleri aforoz etmekti. Yahudi önderler, Kalvinciler gibi İspanya ve Portekiz düşmanlığını sürdürdüler, siyasal olarak da Oranj Sarayı’na bağlı kalıp Hindistan şirketleriyle ilgilendiler. (Spinoza’nın bir profesörü olan Rabbi Manasseh ben Israel, Doğu Hindistan şirketini eleştirdiği için 1640’da neredeyse aforoz edilecekti. Spinoza’yı yargılayan heyet üyeleri oranjist, ön-Kalvinist, İspanyol karşıtı, ve çoğu da bu şirketin ortaklarıydı.) Spinoza’nın liberallerle olan bağları ve büyük birliğin dağılmasından sorumlu tutulan Jan de Witt’in cumhuriyetçi partiye yakınlığı onu bir isyancı yaptı. Spinoza din çevresi ile bağlarını kopardığı anda ekonomi çevresinden de ayrıldı. Aile işini bırakarak, gözlük camı yapımını öğrendi. Optiğin yasalarını kavrayan ve bununla çalışan, el işçiliği ile donanmış bir filozof zanaatkar oldu. Erken dönem biyografi yazarı Kolerus, Spinoza’nın neopoliten devrimci Masaniellon[4]’un tavır ve geleneğini benimsemiş olduğunu söyler. Spinoza, Rijnsburg’da arkadaşına Latince yazmış olduğu, ileride “Kısa Deneme” olacak eserini sundu. Bu eser önemsendi ve Jelles tarafından Hollandacaya çevrildi. Spinoza burada daha önce yazmış olduğu bazı metinleri açıklamaktadır. 1661’de, Mennotite üslubuyla, ruhsal bir geziyle başlayan, ana konu zenginlik eleştirisi olan “Zihnin İyileştirilmesi Üstüne bir Deneme”yi yazdı. Spinoza’nın yönteminin çarpıcı bir açılımı olan bu deneme tamamlanmamıştır. 1663 yıllarında onunla beraber yaşayan, ve Ona hem umut veren hem de epey rahatsız eden genç bir adam için, skolastik düşüncelerin eleştirel bir incelemesiyle (“Metafizik Düşünceler”) desteklenmiş “Descartes Felsefesinin İlkeleri” ni sundu. Rieuwertz bu kitabı yayımladı, Jelles finanse etti, Balling ise Hollandacaya çevirdi. Bir doktor, şair ve Amsterdam’da yeni tiyatronun oluşturucusu Lewis Meyer Önsözünü yazdı. ‘İlkeler’ ile, Spinoza’nın “profesörlük” çalışmaları sona erdi. Çok az düşünür kendi keşiflerinin profesörü olmak için en küçük tahriklerden ve özel bir ruhsal eğitimin ders verme tahrikinden uzak durur. 1681’de Spinoza’nın ‘Ethika’yı planlaması ve girişi, onu, göreceğimiz gibi, daha fazla bir “açımlama” hatta yöntemsel olamayacak, farklı bir boyuta, farklı bir öğeye götürür. Belkide bu yüzden “Zihnin İyileştirilmesi Üstüne Deneme” yi yarıda bıraktı ve sonraki eğilimlerine rağmen bu eserine dönmeyi başaramadı[5]. Spinoza’nın henüz profesyonel olmadığı dönemde Descartesçı olduğu düşünülmemelidir. “Kısa Deneme”, Skolastisizmi, Yahudi düşüncesini ve Rönesans Felsefesini çürüterek değil, anlaşılır kılarak sadece Spinoza’ya ait yeni bir şey çıkarmak için Descartesçılığı bir araç olarak kullanan düşünme tarzını sergiler. “İlkeler”in ve “Metafizik Düşünceler”in açımlanması arasındaki karmaşık ilişki, Descartesçılığın eski felsefe ve Descartesçılık ile daha fazla hiçbir ilgisi olmayacak yeni ve görkemli bir Skolastisizm yaratmak uğruna bir elek gibi kullanıldığı ikili oyunun kanıtıdır. Descartesçılık Spinoza’nın düşünme tarzı değil sadece retoriği olmuştur. Spinoza Descartesçılığı ihtiyaç duyduğu retorik için kullanır. Bu durum kesin şeklini “Ethika”da bulur. Spinoza 1663’de Hague’nün bir varoşuna, Voosburg’a taşındı. Daha sonra başkente yerleşti. Spinoza’yı bir gezgin olarak tanımlayan şey onun katettiği uzaklıklar değil, aile mirasından vazgeçerek mala mülke bağlı kalmadan sürdürdüğü pansiyon hayatıdır. Ethika üstüne çalışmaya devam etti. Henüz 1661’de Spinoza’nın arkadaşları ve mektupları Ethika’nın konularının ilk kitabın konuları ile benzer olduklarını belirtiyorlardı. 1663’de ise Simon de Vries, üyeleri Spinoza’nın gönderdiği metinleri okuyup tartışan bir çalışma gurubundan bahseder. Spinoza aynı zamanda bir arkadaş gurubuyla sırlarını paylaşıyordu. 1675’te Leibniz konusunda bile, yabancılara karşı dikkatli olup bu düşünceleri sır olarak tutmalarını rica ediyordu. Spinoza’nın Hague kenti yakınlarına yerleşmesinin nedeni siyasal olmalıdır. Başkente yakınlık, liberal çevrelere yaklaşmak ve siyasete ilgisiz Kolejan topluluktan uzaklaşmak için zorunluydu. Büyük partiler olan Kalvinist ve cumhuriyetçi çevrelerde durum şuydu; ilki bağımsızlık için savaş siyaseti, Oranj hanedanlığı ve merkezi bir devlet yanlısıydı. Cumhuriyetçiler ise barış siyaseti, bölgesel örgütlenme ve liberal ekonominin gelişmesi için çabalıyorlardı. Monarşinin duygusuz ve savaşçı tutumu karşısına, Jan de Witt doğal ve geometrik yöntem izleyen bir cumhuriyetin akılcı tutumunu koyar. Halkın Kalvinizmi ve Oranj hanedanlığını, hoşgörüsüzlük ve savaşçılığı benimsemiş olması şaşırtıcıdır. 1653’ten beri Jan de Witt Hollanda’nın sulh yargıç başkanıydı. Buna rağmen cumhuriyet sürpriz ya da raslantı sonucu cumhuriyet olarak kaldı. Bu durum halkın çabasından çok bir kralın bulunmayışı nedeniyle ister istemez halk tarafından zavallı bir biçimde kabul edildi. Spinoza, Cromwell devriminin yaşattığı hayal kırıklıkları ile Oranj hanedanlığının olası bir darbesinin doğuracağı sıkıntıları gözönüne alarak devrimlerin zararlarından bahseder. Bu dönemde “devrimci” ideoloji tanrıbilim tarafından ele geçirilmiş ve Kalvinist partiyle birlikte tutucu siyasetin hizmetinde olmuştur. Spinoza’nın, 1665’de, Ethika çalışmasını erteleyerek Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme’yi yazmaya başlaması şaşırtıcı değildir. Bu çalışmasında ele aldığı konular şunlardır: Neden insanlar fazlasıyla akıldışıdırlar? Neden kendi kölelikleriyle övünürler? Neden sanki özgürlükleriymiş gibi kendi bağları “için” savaşırlar? Neden özgürlüğü kazanmak kadar korumak da bu kadar zor? Neden sevgi ve neşeyi yücelten aynı din savaş, hoşgörüsüzlük, nefret, kötülük ve kin duygularını da uyandırır? 1671’de “Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme”, yazar ismi konulmadan uydurma bir alman yayımcısına atfedilerek basıldı. Fakat yazar çok geçmeden bulundu. Çok az kitap bu kadar ret, aforoz, aşağılama, ve lanetle karşılaşmıştır. Yahudiler, Katolikler, Kalvinciler ve Lutherciler – Descartesçıları da içine alan bütün sağ düşünce çevreleri – birbirleriyle yarışırcasına Onu reddettiler. Ancak bundan sonra “Spinozacılık” ve “Spinozacı” sözcükleri hakaret ve tehdit anlamı kazandı. Öyle ki ona yeterince sert davranmamış Spinoza eleştirmenleri bile reddedildi. Kuşkusuz, bu eleştirmenler arasında, hiç olmazsa bu saldırıya katılarak Ortodoksluklarını kanıtlayan bir takım utandırılmış liberal ve Descartesçılar da vardı. Yıkıcı bir kitap yıkıcı bedelini de kendinde taşır. İçinde, gizemi yok eden kökten bir girişim ya da “sonuçlar” bilimi olarak felsefenin işlevi keşfedilmeden Deneme okunamaz. Bir yeni yorumcu Deneme’nin gerçek orjinalliğinin, dini, bir sonuç olarak düşünmesi olduğunu söyleyebilmiştir[6]. Sadece nedensel anlamda değil optik anlamda da, onları anlamayan insanları duygulandırdığı gibi, onu kendi akılcı sonuçlarıyla bağlayarak üretim sürecini gözleyeceğimiz sonuçlar araştırılacaktır. (örneğin, içinde doğal yasaların güçlü bir hayal gücü ve zayıf bir anlayışa sahip olanlarca “işaretler” olarak zorunlu olarak algılanması). Din ile ilgilenirken bile, Spinoza üretilen sonuçları ve bunun ürünlerinin yasalarını gösteren camları parlatır. Spinoza'yı daha olumsuz endişelerden Cumhuriyetçi Parti ile olan bağları ve De Witt’in koruyuculuğu kurtarmıştır. (Henüz 1669’da Spinozacı eğiliminden dolayı reddedilen felsefi bir sözlüğün yazarı Koerbagh tutuklandı ve hapishanede öldü.) Spinoza, yaşamın rahipler tarafından güçleştirildiği varoştan ayrılmak zorunda kaldı ve Hague’ya yerleşti. Her şeyin ötesinde tüm bunlar sessiz kalma uğrunaydı. Hollanda savaş halindaydi. De Witt kardeşler, 1672’de suikasta uğramış ve Orangist Parti iktidar olmuşken Spinoza için Ethika'yı yayımlama konusunda daha fazla bir sorun olamazdı. Amsterdam’da 1675’de küçük bir çaba onu bu düşünceden vazgeçmeye ikna etti. “Prens ve yöneticilerden önce bir takım teologlar benden şikayetçi oldular, hatta benden yana olduklarından kuşkulanılan, aptal Descartesçılar, devam etmeyi sürdürdükleri yolda, benim düşünce ve yazılarımı aşağılayarak iftiraları uzaklaştırmak için çabalıyorlardı.”[7] Spinoza için ülkeyi terk etmemek için bir neden kalmamıştı. Spinoza giderek yalnızlaştı ve sık sık hasta olmaya başladı. Huzur içinde yaşayabileceği tek çevre de ona yüz çeviriyordu. Yine de Ethika’sını tanımak için gelen aydın görüşlü ziyaretçileri oluyordu. ( Bu ziyaretler, hemen ardından ona yönelik eleştirilere katılmayla veya daha da ileri gidip bu ziyaretlerin, Leibniz’in 1676’da yaptığı gibi, Spinoza için olduğunun inkarıyla sonuçlansa da ). Saray Kurulu’nun 1673’te Heidelberg’de önerdiği felsefe profesörlüğü Spinoza’ya cazip gelmedi. Spinoza değerleri ters çevirerek felsefelerini çekiç vuruşlarıyla inşa eden “özel düşünürler” çizgisine bağlıdır, herhangi bir “halk profesörü” (Leibniz’in övgülü sözleriyle, kurulu yasaları, ahlaksal kuralları ve siyasi anlayışı rahatsız etmeyen kişi) değildir. “Toplum içinde öğreticiliği hiçbir zaman arzulamadığım için bunun hakkında oldukça tecrübeli olmama rağmen bu muhteşem fırsatı kabul edecek seviyede değilim”[8] Spinoza artık son yılların yakın dönemiyle meşguldür; ticari bir aristokrasi için şartlar nelerdir ?, Neden liberal cumhuriyet çöktü?, insan kalabalığını bir köle grubu olmaktan çıkarıp özgür insanlar topluluğuna dönüştürmek olanaklı mı? SiyasalDeneme’yi esinlendiren tüm bu sorular, demokrasi ile ilgili bölümün başlangıcında sembolik, tamamlanmamış olarak kalmıştır. Spinoza, 1677 Şubat’ında, el yazmalarını elinde tutan arkadaşı Meyer’in yanında akciğer hastalığından öldü. Aynı yılın sonunda adı bilinmeyen bir yardımseverin katkısıyla Opera Posthuma yayımlandı. Yaşamın kendisi ile dolu olmayı ve yaşamla özdeş olan bir güce sahip olmayı ifade eden hastalıklarla çökmüş, bu tutumlu, mülksüz yaşamın, bu zayıf narin beden ve parıldayan siyah gözleriyle kahverengi oval yüzün yaşadığı izlenimler nasıl açıklanabilir. Tüm yaşamında ve düşünme dizgesinde Spinoza, insanların memnun olduğu sahte görünüşlere karşı duran pozitif olumlayıcı bir yaşam tarzını amaç edinmişti. Sadece bununla yetinmeyip yaşama karşı nefret duyuyorlardı ve ona karşı utanç içindeydiler. Ölüm kültürünü arttırarak her zaman için yaşamı yok etmek ile, yaralama ile doğrudan ya da yavaş yavaş öldürmeyle uğraşan, zalim ile köle, papaz, yargıç ve askerin birliğini oluşturarak, yasalarla, mallarla, görevlerle, imparatorluklarla onu yere sererek ya da boğarak uğraşan bir insanlık, işte Spinoza’nın dünyada buldukları. Evrenin ve insanlığın aldatılışı, Spinoza’nın bu dünyada tespit ettiği şeydir. Spinoza'nın biyografi yazarı Kolerus filozofun örümcek dövüşleri meraklısı olduğunu söyler; “Birkaç örümcek bulup onları birbiriyle dövüştürürdü. Örümcek ağına sinekler atarak zaman zaman kahkahalara gömülerek, bundan zevk alırdı.”[9] En azından hayvanlar bize ölümün alt edilmesi olanaksız dışsal özelliğini öğretir. Hayvanlar ölümü zorunlu olarak birbirlerine taşısalar da, içeri taşımazlar; doğal varoluşun düzenindeki kaçınılmaz kötü bir karşılaşmadır. Fakat onlar içsel ölümü, zalim–köle ilişkisindeki evrensel sadomazoşizmi henüz keşfetmemişlerdir. Hegel’in Spinozaya serzenişinde, Onun olumsuzu ve olumsuzun gücünü ihmal etmesi, kendi buluşu olan Spinoza’nın ünü ve masumiyeti yatar. Olumsuz tarafından tüketilen bir dünyada Spinoza, ölüme insanlığın öldürücü açlığına, iyi ve kötünün, haklı ve haksızın yasalarına karşı durabilmek için yeterli yaşam inancına ve gücüne sahipti. Olumsuzun tüm yaratılarını yıkmak için yaşama yeterince bağlıydı. Toplumdışı edilme, savaş, tiranlık, tutuculuk ve sanki özgürlükleriymiş gibi kölelik için savaşan insanlar, Spinoza'nın yaşadığı dünyayı oluşturur. De Witt kardeşlerin suikasta uğrayışı Spinoza için dehşet verici bir barbarlık örneğidir. Ona göre yaşamı sakatlama ve kırma yollarının, olumsuzun tüm biçimlerinin iki kaynağı vardır. Biri dışarı diğeri ise içe dönük olarak kin ve kötü niyet, nefret ve suç. “İnsan soyunun iki has düşmanı, nefret ve pişmanlıktır.”[10] Tekrar tekrar bu kaynakların insan bilincine bağlı olan, yaşam için yeni bir bilinç, yeni bir görüş yeni bir istek oluşuna kadar tükenmez olduğunu bildirir. Spinoza kendisinin ölümsüz olduğunu hisseder ve bu duyguyla yaşar. Spinoza’ya göre hayat, bir fikir ya da kuram sorunu değil, tüm öznitelikler için bir ve aynı olan ölümsüz bir kip, bir varoluş tarzıdır. Sadece bu bakış açısından geometrik yöntem tamamıyla anlaşılır. Ethika’da Spinoza’nın Satir dediği şeye karşıt olarak, satir insanın güçsüzlüğü ve üzüntüsünden zevk alan her şeydir. Suçlamalar, kötülük, küçümseme ve aşağılık yorumlamalar üstünden geçinen her şeydir, insan ruhunu kıran her şeydir. (Kırık ruhların bir zalime ihtiyacı olduğu gibi zalimlerin de kırık ruhlara ihtiyacı vardır.) Geometrik yöntem, entelektüel bir açılım yöntemi olmayı bir tarafa bırakan, profesörce bir sunuşun aracı olmaktan çok bir keşif yöntemidir. Böylece bir yaşamsal ve optik bir düzeltim yöntemi haline gelir. Eğer insan bir şekilde tahrif edilmiş ise bu tahrifin sonucu onu daha geometrik bir şekilde nedenlerine bağlayarak düzeltilecektir. Bu optik geometri, tüm Ethika boyunca kendisini gösterir. İnsanlar Ethika’nın düşünce mi yoksa güç bağlamında mı okunması gerektiğini sormuşlardır. (örneğin, öznitelikler güç müdürler yoksa kavram mıdırlar?) Gerçekte sadece bir terim vardır, düşünceyi kapsayan yaşam; ve tam tersine, bu terim, sadece düşünce tarafından içerilir. Düşünmedeki yaşam değil, sadece düşünür suç ve nefretten uzak güçlü bir yaşama sahiptir. Düşünürü sadece yaşam açıklar. Geometrik yöntem, gözlük camı yapımı mesleği ve Spinoza’nın yaşamı, bir bütün oluşturmaktadır. Spinoza bir gezgindi, O bunu tam anlamıyla kanıtların ‘zihnin gözleri’ olduğunu söylerken ifade eder.[11] Spinoza’nın üçüncü göz ile kastettiği şey kişinin yanlış görünüşlerin, tutkuların ve ölümlerin ötesindeki yaşamı görmesini sağlayan şeydir. Erdemler – alçakgönüllülük, fakirlik, saflık ve titizlik-, yaşamı sakatlayan erdemler olarak değil, yaşama sızan ve onunla bir olan olarak, böyle bir görüş için gereklidir. Spinoza, umuda, hatta cesarete inanmaz; neşeye ve görüş gücüne inanır. Başkalarını ancak kendisini yaşatırlarsa yaşatır. O sadece ilham vermeyi, uyandırmayı ve bildirmeyi istedi. Üçüncü göz olma işlevindeki kanıtlamanın amacı emir vermek ya da ikna etmek değil, sadece bu canlandırılmış özgür görüş için camı biçimlemek ve parlatmaktır. “Gördüğünüz gibi benim için sanatçı, bilim adamı, ve filozof sanki gözlük camı yontuyor gibidir. Bu hiçbir zaman sonlanmayacak bir şey için yapılan dev bir hazırlıktır. Bir gün bu gözlük camı mükemmel olacaktır ve bizler net olarak göreceğiz, dünyanın ne kadar etkileyici, şahane ve güzel olduğunu göreceğiz…” (Henry Miller)
KaynakçaSpinoza’nın yayınladığı iki kitap; Metafizik Düşüncelerle Devam Eden, Geometrik Tarzda Kanıtlanmış Rene Descartes’in Felsefenin İlkelerinin İlk ve İkinci Bölümü (1663, Latince), ve Tanrıbilimsel-Siyasal Denemedir (1670, Latince).Spinoza’nın, ayrıca, birçok nedenden ötürü yayınlayamadığı eserleri de vardır;1650 – 1660 : Tanrı İnsan ve İnsanın Refahı Üstüne Kısa Deneme. Bu metnin orjinali latincedir. Fakat biz sadece Spinoza’nın, bir yazarın birtakım bölümlere katkı yaptığı notlara benzeyen, Hollandaca yazılmış iki kitapçığını biliyoruz. Eserin tamamı, “İlk Diyalog” şüphesiz en eskisi olmak üzere, farklı tarihlerde yazılmış metinlerden bir araya getirilmiş görünmektedir.1661: Zihnin iyileştirilmesi Üstüne Deneme, latincedir. Tamamlanmamıştır. Spinoza bununla birlikte Ethika’yı da yazmaya başlamıştır; Spinoza’nın Ethika’nın birtakım tezlerini, özellikle “genel mefhumlar”la ilgili tezleri, Deneme’nin bir aşılması olarak değerlendirmesi muhtemeldir.1661 – 1675; Ethika, Latince yazılmış, tamamlanmış bir kitaptır. (Spinoza’nın 1675’te yayımlamayı düşündüğü) temkinlik ve güven açısından Spinoza yayınlama fikrinden vazgeçti.1675 – 1677; Siyasal Deneme, tamamlanmamış Latince bir kitaptır.Spinoza kesin olarak belirlenmemiş tarihlerde Hollandaca olarak Olasılık Hesaplarını ve Gök kuşağı Üstüne Denemeyi yazdı. Latince olarak, tamamlanmamış olan, İbrani Gramerinin Genel Hatlarını yazdı.1677’de Toplu Eserleri yayınlandı. Bu eser Zihnin iyileştirilmesi Üstüne Deneme, Ethika, Siyasal Deneme, İbrani Gramerinin Genel Hatları ve birçok mektubu içerir. İki önemli baskı, Van Vloten ve Lande (1882 – 1884) ve Gebhart’a (1925) aittir. Başlıca fransızca çevirileri şunlardır; Appuhn (Garnier) ve Caillois, Frances ve Misraki’ye (Pleiade) aittir. Ethika’nın iyi bir çevirisi Guerinot (Pelletan); Zihnin İyileştirilmesi Üstüne Deneme’yi ise Koyre (Vrin) çevirdi. İbrani Gramerinin Ana Hatları konu üstüne bir takım açıklamalar ve ibranicedeki öznitelik, kip, ve doğru biçimleri kapsayarak, Alquie’nin (Vrin) önsözüyle birlikte Joel ve Jocelyne Askenazi tarafından çevrilmiştir. Martial Gueroult, Ethika eseri üstüne ayrıntılı ve dizgesel bir yorum yayınladı. Ethika’nın ilk iki bölümüne karşılık gelen bu iki cilt aynı zamanda ortaya çıktı. (Aubies – Montaigne) Spinoza’nın yaşamı üstüne temel üç eser; biri, Spinoza'yı anladığı iddiasında bulunan, oysa yanlış anlamış olan, Lucas tarafından, diğeri, çekingen kalmış olan Kolerus tarafından, düşmanca ve mizahi içerikli sonuncusu ise Pierre boyle tarafından yazılmıştır. İki büyük akademik biyografi ise Freudenthal (1899) ve Dunin Borkowski (1933 – 1936) tarafından hazırlanmıştır. Spinoza’nın olduğu düşünülen portrelerin bir tanıtımı kitapçıklar ve basılmış eserler düşünülerek biyografik araç ve malumatlarla birlikte, Institut neerlandais de Paris (Paris Hollanda Enstitüsü) kataloğunda bulunabilir; (Spinoza, troisieme centenaire de la mort du philosophe, 1977)
Çeviri Üstüne Notlar* Michel Foucault hakkında yakın zaman önce yazdığı Foucault adlı eserinin son bölümünde, Editions de Minuit, 1986. * Bkz. Deep Ecology, Bill Devall ve George Sessions, Gibbs M. Smith. Inc., 1985. ** Bkz. Naess’in bu konunun ayrıntılı dökümünü verdiği “Spinoza ve Çevrebilim,” Speculum Spinozanum, 1677-1977, Routledge&Kegan Paul, 1977. [1] Nietzsche, Ahlakın Soykütüğü Üstüne, III. [2] Krş. I. S. Revah, Spinoza et Juan de Prado, Mouton, 1959. [3] Eugene Sue, ‘Lautreamont’ romanında Van de Ende’ yi demokrat bir komplocu olarak tasvir eder. [4] Amsterdam’da korunan bir kabartmanın (Rijk müzesinin baskı koleksiyonunda) bu portrenin bir kopyası olduğu söylenir. [5] Bu denemenin bir tarafa bırakılmasının en kesin nedeni, Ethika’da göründüğü gibi, Deneme’nin birtakım argümanlarını işlevsiz ya da gereksiz kılan “genel mefhumlar” kuramında aranmalıdır. [6] Krş. Feuerbach’ın L ‘Essence du Chiristianisme’ ye önsöz, “Ou Spinoza ou Feuerbach” J. P. Osier, Maspero, Paris. [7] LXVIII. Mektup, Oldenburg’a. [8] XLVIII. Mektup. Fabritius’a Spinoza’nın öğretim anlayışı üstüne. Krş. Siyasal Deneme, bölüm VIII, 49. ‘ İzin alan herkesin, kendisi pahasına ve kendi ününü riske atarak açıkça öğretimine izin verilecektir…’ [9] Bu kısa anlatı özgündür çünkü birçok Spinozacı yönü vardır. Örümcek dövüşleri ya da örümcek ile sinek döğüşü Spinoza’yı birçok yönden etkilemiş olmalıdır: 1. zorunlu ölümün dışsallığı konusunda 2. Doğada bulunan ilişkilerin oluşumu konusunda (Bir örümcek ağının örümceğin dünya ile olan ilişkisini böylece sineğe de özgü olan ilişkilere uyan dünyayı nasıl açıkladığı); 3. Mükemmelliğin bağıllığı konusunda (bir durumun nasıl insanın kusurunu gösterdiğini, ö., savaş durumu, tam tersine, böceklerinki gibi farklı özlerle ilişkilendirilse bir mükemmelliği gösterebilir. Krş. XIX Mektup Blyenbergh’e) bu problemlere ileriki bölümlerde tekrar değineceğiz. [10] Kısa Deneme, ilk diyalog. [11] Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme; 13.bölüm; Ethika V, 23, yan not. 1 Ethika, III,2, yan not. 2 Ethika,III, 2, yan not (ve II, 13, yan not). 3 Zihnin bile birçok sayıda bölümü vardır. Krş. Ethika, II, 15. 4 Ethika, II, 28, 29. 5 Ethika, I, ek. 6 Ethika, III, 2, yan not. 7 Ethika, III, 9, yan not. 8 Ethika, III, İsteğin tanımı (“ tanımlamamdaki bu bilincin nedenini içermek için...”) 9 Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme, bölüm 4 ve Blyenbergh’e XIX. Mektup. 10 Nietzsche, Ahlakın Soykütüğü Üzerine, İlk Parça, 17. Bölüm. 11 Krş. intihar üzerine metin, Ethika, IV, 20 yan not. 12 Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme, 4. Bölüm. 13 Krş. Spinoza’nın “satire”i açıklaması: Siyasal Denem,e Bölüm I, I ve Ethika, III, önsöz. 14 Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme, önsöz. 15 Ethika, Ek, IV, Bölüm, 13. 16 Ethika Ek, I. 17 Ethika, III. 18 Ethika, IV, yan not, 47. 19 Siyasal Deneme Bölüm X, 8. 21 Bu, ek ya da notlarda en cesur ve en zayıf kabul edilmiş argümanların gizlenmesinde genel olarak izlenen bir yoldur (Bayle’nın Sözlüğü daha sonraki bir örnektir) Spinoza bunu birbirine dayanan, önsözlere ve eklere bağlanmış dizgesel yan notlar yöntemiyle yenileyerek Ethika’nın ikinci bir alt alanı olanını kurmuştur. 1 XXI. Mektupta Spinoza şunu söyler: “Bana göre, benim tikel doğama açıkça zıt olduklarından bu şeylerden uzak dururum ya da onları denemekten kaçınırım...” 2 Ethika, IV, 39, yan not. 3 Spinoza bu satırlarda Blyenbergh’in önceki itirazlarına cevap verebilecektir: ilişkiler ve onların oluşum yasaları, ebedi doğruluklar olarak, doğal koşulları altında bu ilişkileri gerçekleştiren parçaların bir deneyimi yolundan gitmek zorunda olsak da gerçek bir bilgi ya da açımlamanın nesnesi olabilir. 4 Ethika, IV, 39. Prg.. 5 Ethika’nın eşsiz iki metni bu çeşitli durumları araştırır: IV, 20. ve 39. Yan not. Spinoza’nın burada düşündükleri, ilk olarak, sadece ismen yaşamda kalmak, diğer tüm ilişkiler dağılmışken sadece bir takım biyolojik işlevlerin sürdürülmesi; ikinci olarak, öz-yıkım durumu, bir takım ilişkilerin dışsal etkiler nedeniyle bütünün yıkımını getirecek kadar değişmesi (bunun sonucu olarak intihar “dışsal nedenlerin imgelemi son derece bozduğu ve bedeni imgeleme zıt, farklı bir doğa kazanacak derecede etkilediği yerde ” gerçekleşir). Bir takım modern tıbbi problemler Spinoza’nın konusuyla örtüşür; örneğin, daha sonra ele alacağımız sözde “özbağışık” hastalıklar; ya da “doğal olarak” ölü olan bedenleri yapay şekilde canlı tutma çalışmaları etrafında gelişen tartışmalar. Son zamanlardaki Dr. Schwartzenberg’in cesur açıklamaları açıkça gerçek bir Spinozacılıktan esin alır. Böylece Schwartzenberg ölümün biyolojik değil metafizik ya da ahlaki bir sorun olduğunu söyler. Krş. Spinoza, IV, 39, yan not: “Hiçbir neden beni, bir cesede dönüşmedikçe bedenin ölmediğine inandıramaz. Fakat gerçekte, deneyim farklı bir sonucu dayatıyor görünür. Bazen bir kişi öyle değişime uğruyor ki onun aynı kişi olduğunu çok zor söyleyebilirim” 6 Ethika IV, 59.Yan not 7 “Doğrudan” ve “dolayımlı” ile ilgili olarak, Ethika, IV. Mektuplaşma ve Yan not. 8 Ethika, IV, 64. 9 “Eğer sorun ‘iki edimin (dürüst insanın ve hırsızın) onlar gerçek bir şey oldukları ve nedenleri Tanrı olduğu sürece eşit şekilde mükemmel olup olmadıkları’ ise şunu diyebilirim ki edimleri yalnız ve bu şekilde düşünürsek ikisinin eşit biçimde mükemmel oldukları söylenebilir. Eğer bundan sonra ‘hırsızın ve dürüst adamın eşit şekilde mükemmel ve kutsanmış olup olmadıklarını’ sorarsanız ‘hayır’ deyeceğim.” 10 Ethika, III, isteğin tanımı. 11 “Biri dar ağacında, masasında olduğundan daha iyi yaşayabileceğini düşünüyorsa, eğer o kendini asmayacaksa çok aptalca hareket etmiş olacaktır. Kendisinin gerçekte bir şövalye olarak erdemli olmaktan daha iyi daha yetkin bir hayat ya da öze sahip olacağına açıkça inanıyorsa bu kişi bir şövalye değilse aptal olacaktır. Çünkü şövalyelik edimi bu sapkın insan doğası önünde bir erdem olacaktır.” 12 XXI. ‘de Spinoza şöyle der “Tanrı Adem’in geçmiş ve geleceğini bilse de O bu bağlamda Adem’in geçmişten, şimdiki doğasının kendi geçmiş durumundan yoksun bırakıldığını anlamaz. 13 (1) Ethika, III, kederin tanıımı: “Kederin daha büyük bir yetkinlikten yoksunluğa dayandığını söyleyemeyiz. Keder duygusu bir edim iken bir eksiklik hiçbir şeydir. Bunun için keder duygusu daha az bir mükemmele geçişten başka bir edim değildir…”; (2) Duyguların genel tanımı: “Daha öncekinden daha büyük ya da daha küçük bir varoluş gücü dediğimde bundan zihnin kendi bedeninin bugünkü kuruluşu ile geçmiş bir kuruluşunun karşılaştırmasını anlamıyorum fakat duygunun biçimini kuran fikir bedene öncekinden daha çok ya da daha az bir gerçeklik verir.” 14 Krş. Ethika, III, 20 (ve keder tutkuların tüm bağlı dizisi). 15 V. Bölümün başlangıcında olan tüm hareket budur: Kederler sadece öteki kederlerle ve diğer upuygun olmayan fikirlerle bağ kurarken neşeli tutkular ve onların dayandığı upuygun olmayan fikirler, upuygun fikirler ve “etkin” neşelerle bağ kurarlar. 16 Kil testiyle ilgili olarak, LXXVII. Mektup, Oldenburg’a. 17 Ethika, IV, 20 18 Spinoza aslında ters orantılı bir çeşitleme oluşturur: ne kadar çok upuygun olmayan ve hasta fikirler edinirsek ölen parçalarımız da bu kadar çok olacaktır. Öte yandan, ne kadar çok upuygun fikirler ya da etkin neşeler edinirsek “geri kalan parçalarımız ve kötü duygular tarafından dokunulamayan parçalar da o kadar çok olacaktır” (krş. Ethika, V, 38--40. Zihnin iki bölümü üzerine olan Bölüm V’teki bu önermeler çok önemlidir. Onlar Spinoza’nın Blyenbergh’in “zihnin bölümleri”nin varlığıyla ilgili son mektubundaki itirazlarına cevap vermesini sağlayacaklardı). 1 Avenarius, Spinozacı Tümtanrıcılığın İlk İki Aşaması Üzerine…, Leipzig, 1868. 2 “Kısa Deneme”nin II. Bölümünün tüm konusu Doğa ve Tanrı arasındaki bir uyuşmanın keşfini gösterir (ve ekte bu “uyuşum”a tekrar dönülecektir. Krş. Önerme 4, Mektuplaşma). Ethika’da bu ilişki tek bir tözden türeyen tanıtlanmış bir özdeşliktir: I, 14 (“Buradan… Doğa’da sadece bir töz olduğu ve onun mutlak olarak sonsuz olduğu çıkar”). Kısa Deneme ve Ethika arasındaki farklarla ilgili olarak krş. Guerolt, Spinoza, Aubier, I, özellikle 6. Ek. Gueroult’un işaret ettiği gibi, Spinoza’nın natüralizmini ifade eden söz, sadece Ethika’nın derinliklerinde bulunur; Ethika: Deus sive Nature, önsöz. Bölüm IV. 3 Krş. Zihin Üstüne Deneme: “Başlangıçta ‘olanaklı en çabuk’ şekilde en mükemmel Varlığın bilgisine ulaşmak için en büyük özeni göstermeliyiz.” (49); “fakat, eğer bir an önce ilk öğelerden, örneğin, Doğa’nın kaynak ve kökeninden başlarsak, her türlü aldanmadan korkmamız gereksiz olacaktır” (75); “bir an önce, kesin bir varlığın olup olmadığını, aynı zamanda da, her şeyin nedeni olan bir şeyin ne tür bir varlık olduğu sorusu gereklidir ve akıl bunu talep eder” (99). Bu son cümle çevirmenler tarafından genel olarak çarpıtılır. 46’da bir eksiklik imgelenir: Koyre tarafından ortaya konan argümanlar da bile çarpıtma vardır, krş. Vrin baskısı, 104-105’inci sayfalar. Ethika, Zihin Üstüne Deneme kadar, Mutlağa ulaşmaın önünde en kısa bir zamanın zorunluluğunu vurgular. Elbette, Ethika için başlangıç noktası oluşturan tözler ya da tözsel öz niteliklerin tanrının özünü şimdiden kurmuş olduklarına karşı çıkılabilir. Fakat ilk olarak, bu 10’uncu önermede öğrenilene kadar bilinmez. İkinci olarak, hepsinin ötesinde, Ethika’nın başlangıcı öz nitelikleri kendi özleri içinde kavramaz (üçüncü çeşit bilgi) fakat onları sadece “genel mefhumlar” olarak düşünür (ikinci çeşit): Spinoza’nın V, 36. yan nottaki ifadeleriyle krş. Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme’de Ethika ile güçlü bir uyum içinde olan şu ifade bulunur: “Tanrı’nın varoluşu kendiliğinden apaçık olmadığı için, sağlam ve tersine dönüştürülmez bir doğrulukla fikirlerden zorunlu olarak türetilmelidir…” 4 Örneğin, bölüm IV kendisini tanıtlamanın hızlanan ya da çabuklaşan bir hareketi olarak sunar. IV. Bölümün sadece bir taslak olduğu düşünülebilir. Bu izlenim önceki bölümlerin sahip olduğu ritme sahip olmayan onun tanıtlamaları olgusu ve onların yoğunlaşmaları ve parlamaları birleştirmesi yüzündendir. Gerçekte bu parça üçüncü çeşit bilgiyi, bir parıldama çeşidini içerir. Burada söz konusu olan Ethika’nın başında olduğu gibi bir en büyük bağımlı hız sorunu bile değildir, fakat üçüncü çeşide karşılık gelen mutlak bir hız sorunudur. 5 Bunu Spinoza, bir eksiklik aramayı gereksiz bulduğu Zihin Üstüne Deneme’de 46, söyler. 6 Krş. Platon, Devlet,VI, 510 ve devamı. Gueroult, Fichte üstüne olan kitabında, sentetik yöntemin kendisini noktası noktasına analitik yönteme karşı koymadığını, fakat tersine onu kendi amaçlarına uydururken analitik bir süreci devreye soktuğunu anlatır. (L’Evolution et la structure de la doctrine de la science chez Fichte, Les Belles Lettres, cilt I, s.194) Fichte’nin koyu Spinozacılığı hatırlanacaktır. 7 Zihin Üstüne Deneme, 72-73, 95-96. 8 Krş. Ethika, V, 36, yan not. 9 Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme, bölüm 7. Ethika II, 37-38’de (en evrensel) ve 39’da (en az evrensel olan) genel mefhumların bir açılımını verir. 10 Geometrik varlıkların belirsiz doğasıyla ilgili olarak, krş. Geuroult, Spinoza, cilt I, ek 11. 11 Mektup LXXXIII, Tscirnhsus’a; Geometrik yöntemin sınırlamalarının nedeninin yöntemin kendisinden dolayı değil fakat sadece onun ilgili olduğu şeylerin soyut doğasından dolayı olduğunu doğrular. Daha önce Zihin Üstüne Deneme “fiziksel şeyleri ya da gerçek varlıkları” zihnin doğru ilerleyişini engelleyen geometrik ve mantıksal kavramların yerine koymanın çekiciliğini ifade etmişti (99). 12 Gerçekte üçüncü türün sezgisine dayanan basit içsel özlerden farklı olarak, bütünleşebilen ya da dağıtılabilen ilişkiler süreçlerin her çeşidine dayanırlar (ikinci tür). Biz bütünlük ilişkilerinin a priori bilgisine sahip değiliz; Onlar deneyleme gerektirir. Spinoza’yı izleyenlere bakacak olursak, bunlar arasına, bir “bağlantılar ilkesi”nden haberdar biçimde doğa bütünlüğünün birliğiyle ilgili araştırmalar yaptıkları için Geoffroy-Saint Hilaire’i, ya da daha uzakta görünen Goethe’yi dahil etmemiz gerekiyor. Bu araştırma deney ve değişikliklerin her çeşidine yapıntı olanlarını da içine alarak işaret eder; örneğin, her çeşit hayvanın kendi içinde ya da şu ya da bu ilişki kapsamında Hayvan’ın bir gerçekleşmesi olmasıyla, kendisi aracılığıyla bir hayvandan diğerine geçtiğimiz “katmanlar.” Günün moleküler biyolojisi Geoffroy tarafından sadece atomik düzeyde değil fakat hazır olarak parçacıklar düzeyine yerleştirilen (ve Spinoza tarafından “en basit cisimler” düzeyine yerleştirilen) bütünlüğün birliğinin deneysel problemiyle ilgilenmiştir Spinoza’da, deneyleme, sadece Ethika’da değil fakat Zihin Üstüne Deneme’nin tamamlanmış sayfalarının sonunda ortaya çıkan sunu şeklinde çok ayrıcalıklı bir rol oynar: Deneyler için kısa fakat yeğin bir çağrı (103) Jules Lagneau Spinoza’nın Zihin Üstüne Deneme’yi “deneysel yöntemi uygulamadığı, sınamadığı” için bitirememiş olduğunu söyler (celebres leçons et fragments, P.U.F. ikinci baskı, s. 52) Ethika’da bulunan deneyleme programı bu şekilde de anlaşılabilir. Fakat bu programın genel mefhumların keşfi uğruna geliştirildiği düşünülmemelidir. 13 Genel mefhumlar bize Tanrı fikrini verirler: II, 45-46. Fakat Tanrı fikrinin kendisi genel mefhumlardan ayırt edilir: II, 47. Böylece, Tanrı fikri, V. bölümde sunulacak iki tarafa sahip olacaktır (ikinci türün kayıtsız Tanrısı,üçüncü türün seven Tanrı’sı). Ethika’nın büyük kısmı genel mefhumlar ve ikinci tür bilginin duruş noktalarından yazılmıştır. Spinoza bunu açıkça V, 36, yannot, ve tanıtlama 41’de belirtir. Üçüncü tür sadece, sonrakinin farklı ritmi ve hareketini açıklayan V. Bölümde görünür. Dahası, o açıkça görünmeye V, 21’den itibaren başlar; buna göre üçüncü türe geçmemize neden olan ya da onun “temeli”olan şey Tanrı fikridir (V, 20, yan not). 14 Ethika,V,10, tanıtlama. 15 Ethika,V,10, yan not (ve 6, yan not). 16 Krş. Ethika, II, 40, yan not. I: sırası gelmişken genel mefhumları, bir küme mantıksal ve yöntemsel problemleri yeniden özetleyerek ele alan Spinoza daha önceki çalışmalarına açıkça değinmekte, aynı zamanda gelecek bir denemeye de gönderme yapmaktadır. Benzer olarak, Tschirnhaus’a LX. Mektubuna (1675) Spinoza Zihin Üstüne Deneme’de geçen birtakım konuları hatırlatarak başlar, fakat şunu ekler “Sizin hareket ve yöntemle ilgili diğer incelemelerinize gelince, benim onlar üstüne olan kanaatim, henüz gereken düzen içinde yazılmamıştır, onları başka bir zamana bırakıyorum.” 17 Krş. Zihin Üstüne Deneme 99-101. Bu “sabit ve ebedi şeyler”in Spinoza’nın genel mefhumlar diyeceği şeyle uyuşmakta oldukları görünür. Bunun için onlar öz nitelikler ve sonsuz kiplerle özdeşleştirilmemelidirler. Böyle bir yorumlama aynı anda hem çok aşırı hem de çok sığ olacaktır. Çok aşırı, çünkü öz nitelikler ve sonsuz kipler burada sadece kesin bir anlamda taşınırlar (değişken tikel şeylere uygulanmaları, genel mefhumlar olarak kullanılmaları) Çok sığ, çünkü genel mefhumlar kendi “dizileri” içinde sadece iki cisme ortak olan şeyin fikrini de içerirler. 18 Gerçekte, Spinoza, aynı zamanda, sabit ve ebedi şeylerin bize şeylerin içsel özünün bilgisini vermesi gerektiğini söylerken onların sadece varolan değişken varlıklarla ilişkili olarak anlamlı olduklarını da söyler (Zihin Üstüne Deneme 101). Bu örnekte Ethika’nın ikinci ve üçüncü tür bilgi olarak ayırt ettiği şeylerin bir karışımı bulunur. * Yazar tarafından bu bölüm boyunca kullanılan Fransızca plan kelimesi, İngilizce’deki “plan” ve “plane”in hemen hemen tüm anlamlarını kapsar. Deleuze’un burada ortaya koyduğu plan d’ immanence ou de consistance ve plan de transcendance ou d’ organisation arasındaki ana karşıtlığı korumak, “plane” kavramını anlamın, kaba bir şekilde, kavramsal-duygusal bir süreklilik olduğu yerde ilk terim için ve ‘plan’ ı ikinci terim için kullanıyorum. Okuyucu aynı zamanda ‘plan’ın İngilizcede “harita” anlamına da geldiğini göz önünde bulundurmalıdır (çev. n.) 1 J.Von Uexküll, Mondes animaux et monde humain, Gonthier. 2 Jules Lagneau, Celebres leçons et fragments, İkinci baskı, P. U. F., 1964, ss. 67-68. Bu Spinoza üstüne en büyük eserlerden biridir. Benzer olarak, Romain Rolland’ın Spinoza’da bulunan düşünce hızı ve müziksel düzenle ilgili olarak söz ettiği: Empedocle d’Agrigente, suivi de l’éclair de Spinoza, Ed. du Sablier, 1931. Gerçekte, verili tüm hızlardan daha büyük olan bir düşünme hızı teması Empedokles, Demokritos ya da Epikuros’da bulunabilir. 3 Krş. Spinoza’nın “en yalın cisimler” dediği şey. Onlar ne sayı ne biçim ne de şekildirler. Fakat sonsuz derecede küçüktürler ve daima sonsuzluklar halinde varolurlar. Bir biçime sahip cisimler sadece, yalın cisimlerin belirli bir ilişkiye göre ait oldukları bileşik cisimlerdir. 4 Krş. Nietzsche, Qverbeck’e mektup, 30 temmuz 1881. 5 Delbos, Le Probleme moral dans la philosophie de Spinoza et dans I’historie du Spinozisme, Alcan. Bu eser aynı yazarın akademik bir çalışmasından (Le Spinozisme,Vrin) çok daha önemli bir kitaptır. 6 Krş. Üstteki Malmud’un metni.
|